Bir yazar için, “Ne anlatıyorsun?” sorusuyla karşılaşmak kadar can sıkıcı bir şey yoktur herhâlde. Başka ülkelerde, başka iklimlerde ve kültürlerde nasıldır bilmiyorum ama bizde bir roman yazılmaya başlandığında ya da yayımlandığında önce bu soru sorulur yazara. Hatta romanın herhangi bir şeyi anlatmaktan ibaret olmadığını düşünen ve diline zaman zaman “Güneş altında söylenmemiş söz yoktur.” nakaratını dolayan bazı yazarlar bile sorar aynı soruyu. Daha doğrusu aslında “Nasıl anlattığımız önemlidir.” diye söze başlayıp eninde sonunda yine oraya, “Ne anlatıyorsun?” sorusuna gelirler.
Bu metnin yazarının yakındığı asıl konu aşağıdakilerden hangisidir?